9 Ekim 2009 Cuma

Kış Evine Dönerken...

Bir akşam vakti daha. Hava soğuk. Yakındır kışın gelmesi. Gökyüzü konuşacak havasında değil, kademe kademe uzaya kavuşan bir renge bürünüyor.
Uzakta, sanki Tanrı bir ağaçtan kıpkırmızı bir elmayı koparmış da oraya bırakmış gibi güneş batıyor. Kırmızılık güneşe sığmıyor, köprünün ardından nehre vuruyor. Gri renginden sıkılmış, binaları boyuyor. Gökyüzünün duygusuzluğuna direniyor. Son kez, biz şehir insanlarına güç veriyor. Ayın gizemli ve güvenilmez havasından önce bir kere daha göz kırpıyor sanki.
Odanın derinlerinde güzel bir İtalyan şarkısı çalıyor. Ufak bir rüzgarla geliyor kulaklarıma. Pencereden içeri apartmanın yanındaki ağaçtan kurumuş bir yaprağın düştüğü gün geliyor aklıma. Çizimlerin, kalemlerin, resimlerin arasına zarifçe inişini hatırlıyor, kendi kendime gülümsüyorum. Bugün, Londra'da olmak için güzel bir gün.
Dışarıdaki koşuşturmaca görmezden gelinecek gibi değil. Farklı insanlar, farklı hayatları ve farklı üzüntüleriyle oradalar: Gözlerini satırlar arasında gezdirenler, ağlayanlar, mutluluk için mücadele edenler, şikayet edenler... Bazen tek tek hikayelerini dinlemek istiyor insan. Birbirimizden neden böyle ölesiye kaçtığımızı merak ediyor insan. Önyargıların neden varolduğunu anlamak istiyor. Cevaplar tahmin ettiğinden daha da kötü geliyor, susup oturuyor tarih çizgisindeki yerine.
Bir daha asla bugünün "bugün" olmayacağını hatırlıyorum. Aslında her günün ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anlıyorum. Başkalarının da anlamasını diliyorum.
Bir akşam vakti daha. Kağıdın sonuna geliyorum. Yarın yeni bir kağıda uzanacak elim. Yarın yeni fikirlere ulaşacak zihnim. Yarın bugünden daha güzel bir gün olacak.
Aşık olduğum şehre tekrar bakıyorum.
"Londra, neden hayallere dalıyorsun sen benim gibi?
Sen hayalin ta kendisisin."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Vızıltı