
Gece olur da pencereden bakarsam, şehir ışıkları parlar gözümde. Tıpkı yalancı bir sevgili gibi, şehri sevsem mi sevmesem mi bir türlü karar veremem. Sadece yaşarım, o da haritaların üstünde ismiyle durur öylece. Filmlerde gördüğümüz karanlık yüzünün yanında bir de güzelliği vardır kimsenin önemsemediği. Endüstriyel bir güzellik. Gece, Güneş uzun binaların arkasından battıktan sonra yağmur bulutları gökyüzünde kol gezerken minik yıldızlar gibi parlar şehir ışıkları. Uzakta ışıl ışıl, yakında altın külçesi gibi, uzaydan ateşböceklerinin partisi gibi.Tıpkı yıldızlar gibi; bazıları göz kırpar, bazıları ise öylece parlar. Gözlüklerinizdeki yansımalardan dinlerler iltifatlarınızı. Uzaktan size taşınan telaşlı ve karşılacaklarına hazırlanan bir ambulansın konuşması, rüzgar gibi kulaklarınızdan eser gider öylece. Telaşlı kornalar, bazen küfürler doldurur havayı. Uyumak nedir bilmez şehir, ister gece 4 ister sabah 9, daima ayaktadır tüm enerjisiyle. Ay gökyüzünde yükseldikten sonra gökdelenlerin arasına düşer ışığı. Gözyaşlarını parlatır, yağmur damlalarına bakınca sanarsınız gökten elmas yağıyor. Yeniden bir rüzgar eser, küçücük yağmur damlaları çarpar yüzünüze. İçerdeki televizyonun sesi daha bir kısık gelir, şehir daha da büyür gözlerinizde. Kendinizi ona bir adım daha yakın hissedersiniz. Bir adım daha. Sevdikleriniz sizden uzak olsa da, hatırlarsınız bu gökyüzü aslında Dünya denen evin çatısıdır. Irak odalardır, uzun koridorlardır mesafeleri yaratan. Sessiz bir tebessüm yayılır suratınıza, uzak köşelerde birileri gözyaşı dökmektedir o anda. Biri veda mektubu yazmaktadır o anda. Biri yanına kıvrılmış kediyi sevmektedir o anda. Şehir biraraya toplar bu farklı Dünyaların farklı insanlarını... Mesafeleri kapatır... Yalnızlık daha imkansızdır... Daha imkansız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Vızıltı