17 Ağustos 2010 Salı

Mektup

Sevgili Damien,

Anlamak istiyorum. Neden böylesine değiştiğini anlamak istiyorum. Fakat ne kadar çalışsam da bunu yapamıyorum, bu mektubu yazışım da o yüzdendir.
Seninle en son görüştüğümüzden beri ne kadar zaman geçti? Bir sene? İki sene? Hiçbir fikrim yok. Kırgınlığım o yüzden değil sana zaten. Senin bu gereksiz değişiminden, kendini hayata öylesine kaptırıp tüm arkadaşlarını ve anılarını zihninden silmendendir kırgınlığım. Şimdi de kalkmış sanki beni anlayacakmışsın ya da hiç olmazsa yazdığım satırları okuyacakmışsın gibi bir mektup yazıyorum. Ben akıllanmayacağım.
Kendimi de suçlamıyor değilim tabi... Ama bu değişimine göz yummaktansa köşeme çekilip susar ve seni o eski, sevdiğim halinle hatırlarım daha iyi. İnan bana, böylesi çok daha iyi, öyle değil mi?
Yarın bana bir iyilik yap, Damien, benim için o nehrin kıyısına bir kağıttan gemi bırak. Akıntıya karışıp gitmesini izle. Beni hatırla. Nefretinin yersizliğini fark et.
Sonra ikimize de bir iyilik yap ve bu mektubu yak gitsin.

Hoşça kal,
Alice

19 Nisan 2010 Pazartesi

Mathildaya


Hayat, bazen kendinle konuşabileceğin kadar yalnız bırakıyor seni. Sen sıkı sıkıya tutunmaya çalışırken uçurumda elini bırakan o oluyor sanki. Koca bir boşlukta nefesin kesiliyor önce, acı da olsa yere iniyorsun.. Ama en acısı hala yaşıyorsun.
Bazen sevdiklerini alıyor senden,
Bazense benliğini...
Bazen içinde yok olacağın karanlık bir çukurken,
Bazen içini ısıtan bir senfoni...
Bazen pembe gözlüklerini koyuyor önüne, acıyor belki.
Bazen haketmediğin kadar iyi oluyor.
Ve yalnızlığın gittikçe artıyor farkında mısın ?
O da olmasa, o duygu da.. aşkım.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Etki


Düşünceler zihnine bir darbe indiriyorsa
Acı çekersin tüm benliğinle,
Bu acı sana haz veriyorsa
Mutluluğun başka bir boyutunda yaşarsın
Mutluluğun başka bir tonunu işitirsin zihninde.
Kafana indirilen 15 darbeye denk,
Zihnine indirilen 15 darbe..

28 Şubat 2010 Pazar

Tek Gün.

Her zamanki gibi kafası rahat,uykusunu pek alamamış,gördüğü rüyayı hatırlayamaz ve dün neye kızdığını anımsayamaz halde uyandı. Her sabah olduğu gibi bir masumluk vardı üstünde,hoş duygular vardı içinde ama..Anlamsızlardı. Elbet bu da geçecekti. Kahvaltısını yapıp annebabakardeş üçlüsünü onlar uykudayken usulca öpüp atmıştı kendini okul yoluna. ''Oku oku nereye kadar be kardeşim'' diye söyleniyordu yolda. Şunun şurası hayatı başlayalı 16 sene olmuştu ve 10 senedir okula gidiyordu. E okul bitince iş bitmişyordu asıl iş o zaman başlıyordu. İş hayatına atılacaktı o zaman da. Nerede? Ne zaman? Ne şekilde? Bunları bilemezdi ama hayallerinin hepsini geciktiriyordu bunlar birtek bunu biliyordu. ''Ne yani ben ders olsun iş olsun hep çalışacak mıyım?'' diye söylendi içindeki tembel ses. Sonra allak bullak bir ifadeyle bu düşünceleri kafasından uzaklaştırmaya çalıştı. Neyse gelecek için daha çok vardı, sadece haftanın ilk dersi olan fizik dersini düşünmek istedi. Ona odakladı kendini. Okul bahçesinden içeri girdi ve her sabahki olaylar tekdüze sıralandılar.. En arkadaki cam kenarında olan sırasına geçerken hoşnutsuz bir ifade vardı yüzünde. Sıra arkadaşı ''birşey mi var?'' diye sorunca '' yok birşey'' diyerek kestirip attı. Bugünün başladığı gibi bitmesini istiyordu. Sınıfta herkes kendi halindeydi yine. Kafasını çevirip dışarıya baktı. Koca çınara dalmıştı gözü. İnsanları izlemekten daha huzur vericiydi. Mutlu olmadığını hissediyordu. Mutsuz olmak için bir sebebi yoktu aslında. Mutlu olmak içinde yoktu ama. Sadece boşluk vardı, doldurulması gereken bir boşluk. Okul çabuk bitmişti. 6 ders ne de çabuk geçmişti. Eve gidip yarım kalan uykusunu tamamladı. Uyandığındaysa yemeğini yedi ve ödevdi dersti ne varsa aradan çıkardı. Biraz televizyona baktı, biraz müzik dinledi. Bir günü daha böylece bitirdi. Odasının ışığını kapadı yatağa uzandı kulaklıkları taktı ellerini başını altına alarak tavanı izliyordu. En başta sadece bir karaltıydı ama şimdi gözleri karanlığa alışmıştı. Uzun süre o vaziyette kaldı. Sonra göz kapakları düşmeye başladı ve uyuyakaldı. Bir gün daha bitmişti. Uyudu ve rüyalara daldı ama uyandığında yine hiçbirini hatırlamayacaktı, sadece adı olan birşeydi onun için..Rüyaydı.

22 Şubat 2010 Pazartesi

00:36:12 - 00:36:32

...
V : ''İnsanlar hükümetlerinden korkmamalı, hükümetler insanlardan korkmalı.''
Evey : ''Bunu binaları havaya uçurarak mı sağlayacaksın.''
V : ''Binalar semboldür. Yok etmenin bir sembolü. Sembollere insanlar güç verir. Tek başına semboller anlamsızdır. Ama yeterli sayısa binaları uçurmak dünyaları değiştirebilir.''
V for Vendetta.

19 Ocak 2010 Salı

İnsan



Ağladığın kadar mı masumsun?
Sesinin çıktığı kadar mı haklısın?
Yaşın kadar mı bilgilisin?
Sustuğun kadar mı eziksin?
Başarabildiklerin kadar mı egomanyaksın?
Doğduğun kadar mı insansin?.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Tanrı Yağmurdadır

Yağmurun şırıltısı..
Rüzgarın fısıltısı..
Bir uğuldama sesi çıkarıyor rüzgar,
Birşey anlatmaya çalışıyor sanki.
...

Uzandığı bankın serinliği tenine işliyordu,yumruk yemişçesine bir ağrı saplandı karnına ardındansa mide bulantısı... Acısını bastırmak istermişçesine ellerini karnına bastırdı. Bir titreme dalgası yaşadı, ama havanın soğukluğundan değildi, içinden gelen bir soğukluk ruhunu donduran...Doğruldu, oturdu. Yağmuru seyredurdu. Önce bir ışık patlaması oldu. Sonra gürledi, kükredi ama korkutmadı bu onu. Adım adım yaklaştı yağmura. Islaklığa bakmak değil onu hissetmek istedi. Arkasına geçmiş onu izliyordum :
- 'gel hadi üşüyeceksin' dedim.
-'birşey olmaz' dedi.
-'ama ıslanıyorsun' dedim.
Dinlemedi...
Ve bir duygu seline kapılmıştı ki, inip kalkan göğüs kafesi..derin nefesler..sonrasında hıçkırışlar...
Gözyaşları yağmura karıştı.
Titrek dudaklarındaysa bir söz :
'' Tanrı yağmurdadır.''